Ünlü düşünür Plato, “Kendini yöneten, dünyayı yönetir” diyor. Sadece O mu? Birçok fikir önderi, siyasetçi, düşünür ve yazar özyönetimin yani insanın kendisini yönetmesinin başkalarına önderlik etmesi ve yönetmesinden daha zor olduğunu söyler dururlar. Zira “insan mantık dışı bir varlıktır” kabulü vardır; insan kendi hayatında hiçbir şey her zaman iki kere iki dört etmez ve en akıllı adamların bile ne kadar akla aykırı şeyler yaptığı kadar ummadığınız taş da baş yarabiliyor.
Kendini yönetmek, başkalarını yönetmeye, onlara kural koymaya, sınırlar ve yasaklar getirmeye ve hayatlarında söz sahibi olmaya benzemiyor. Hastasına, “sigarayı bırak” diyen doktor kendi sigara içiyor. Çocuğuna, “kitap oku” diyen baba kendi kitap okumuyor vs. Ünlü düşünür, James Allen, “ savaşların en zoru insanın kendisiyle yaptığı savaşlardır” derken aynı konuya dikkat çekiyor. İnanç dünyasında nefsini yönetmesi de aynı konu. Öz yönetim yani insanın kendisini; duygu, düşünce ve davranışlarını yönetmesi o kadar kolay mesela değil.
Yine de bir yerden başlamak gerekiyor. Özyönetim için kişinin kendini tanıması, içindeki aslanı ortaya çıkarması, ilgi, yeti, yetenek ve sınırlarını iyi bilmesi gerekiyor. Bununla yetmiyor, insan ilişkilerini iyi ayarlaması, iç barışı sağlaması, kendi kaynaklarını bulması veya oluşturması ve uzun ince bir yolculuğa çıkabilme cesareti göstermesi gerekiyor. Bu yolculukta da önemli olan kişinin aldığı geri bildirimlerden yola çıkarak sürekli kendisini düzeltmesi, biçimlendirmesi deyim yerindeyse kendini yontması gerekiyor. Kişi yani insan, yaptığı ve yapması gereken tüm davranışlarının sorumluluğunu alması bir zorunluluk. Başkalarını suçlamak, sürekli bahane bulmak ve işi yokuşa sürmek bu yolda hiç yapılamayacak işlerin arasındadır.
Kişi kendi hayatından sorumludur. Ne yaparsa insan kendine yapar ve insan kendine en iyi arkadaş olduğu kadar en kötü arkadaşı da yine kendisidir. “Önemli olan yoldur “der Taptuk Emre. Yol doğru seçilmemişse ne yapsan boşunadır. Dolayısıyla yol ve yolcu uyumu ve birlikteliği önemli bir meseledir.
Öyle bir noktaya gelmeli ki insan olan hiç bir şeye şaşırmasın. İnsanca olan her şeyi kabul etsin. Karanlığa sövmek yerine bir ışık yaksın. Kuyunun derin değil ipin kısa olduğunu bilsin ki her kuyudan su çekebilsin. Kendine armağan olarak verilen hayatı iyi, anlamlı ve faydalı yaşasın. Üretmenin bir erdem olduğunu bilerek davransın. Kalbi sevgiden taşsın ki nefrete yer olmasın.
İmkânsız değil ama çaba isteyen iştir öz yönetim. Golemen, “Kendini yönetmeyi, duygusal zekânın birinci adımı olarak kabul eder.” Duygularını yönetebilen insanlar başkalarını anlayabilir ve oradan herkesin uzlaşacağı bir ortam oluşturur anlaşmazlıklar olsa bile.
Aşırı yemek, içmek, tütün vs kullanmak, spor yapmamak, kitap okumamak, tembellik etmek, hayata olumsuz bakmak, ilişkileri ayarlayamamak, çevreye ve hayvanlara duyarsızlık, doğru dürüst bir iş seçememek veya işinden nefret etmek, hayatı kendine veya başkalarına zehir etmek vs gibi unsurlar insanın hayatını yönetememesinin yansımalarıdır. Bunun tersi olan sevgi ve hoşgörü temelli tüm davranışlar kişinin iç barışı sonucu olan olgulardır. Her türlü zorluklara ve engellemelere rağmen kişi yine de de hayata gerçekçi ve iyimser bakar. Zorlukların üstesinden geleceğine inanır. Özsaygısı ve özgüveni yerindedir.
Gazi Musfata Kemal Atatürk, “Ümitsiz durumlar yoktur ama insanlar vardır” derken tam da bunu söylemiştir zaten. Birisi için mümkün olan bir şey o halde herkes içinde mümkün olabilir aslında gerekli çaba gösterilirse.
Turgay Biçer, 20 Temmuz 2020