Seçme Hakkı

Bir düşünür, “olayların kendisinden daha çok, olaylara nasıl tepki v erdiğin önemlidir” demiştir. Ben bu sözü altın çerçeveli sözler arasına koyarım, zira hem kendi yaşamımda uygulamaya çalışır hem de ulaşabildiğim yakın ve uzak çevremle paylaşmaya özen gösteririm.

Tüm davranışların omurgasını genelde düşünceler oluşturur. Düşünceler bazen bilinçli bazen de bilinçsiz seçimlerimiz veya öğrenmelerimizdir. Bazıları işe yarar bazıları ise işimize yaramadığı gibi bizleri kötü durumlara sokabilir; yaşam kalitemizi olumsuz etkiler.

Farkına vardığımızda olayların ve farkındalığımızı artırarak bilincimize çıkarttığımızda özellikle olumsuz düşüncelerin onları kontrol atına alabileceğimiz gibi değiştirilmemesi gereken davranışları değiştirebildiğimiz gibi daha ustalık isteyen yeni beceri ve davranışlar öğrenebiliriz.

Örneğin, trafikte kaba davranan bir sürücü, bizi kazıklamaya çalışan bir esnaf, bize zorla mal satmak isteyen bir satıcı olsun onların davranışlarının ne olduğuna bakmaksızın kendimizi bu durumlarda daha kontrol atına alabilir; karşımızdakine ders verebilir, onlara doğu yolu gösterebilir veya umursamayabiliriz. Seçim bize bağlıdır aslında. Tabi her durumda böyle sakin ve iyi kalmak veya davranmak olmayabilir bazen ama bu davranışlarımızın sayısını artırmaya başladığımızda daha az incinen, olumsuz durumlardan daha az etkilenen insanlar olabilir ki bu da yaşam kalitemizi iyi yönde etkileyeceği kesindir.

Birçok insan kendine, duygusal, sinirli, hayır diyemeyen, tembel, çekingen, kızgın, öfkeli gibi duygu ve davranış durumlarını betimleyen ifadeler kullanarak bir anlamda “kurban” olduklarını ima ederler. Bu duyguların altında ezilirler. Cesur, özgüvenli, kendinden emin, hayır diyebilen, duygularını açıkça belli edebilen, atak, girişken mücadeleci vs gibi davranmak mümkündür aslında ama nedense kişilerin benlik algıları düşük olunca kendinde böyle davranışları yakıştıramadıkları gibi bu davranış ve tutumların sanki başka inanlara özgü altına aldıkları sanrısına kapılırlar. Oysa herkeste her davranış biraz vardır. En cesur insan da zaman zaman korkabilir, çekinebilir, endişe duyabilir ama bunların dozu azdır ve sürekli değildir. Dolayısıyla, her kim öyle istiyorsa öyle davranmayı öğrenebilir; bu öğrenme, aynı biz müzik aleti çalmak gibi zaman ve emek alan, tutkuyla değişmeyi ve gelişmeyi amaç edindiği zaman kazanabilir kişi. Örneklerini görürüz ve o killere hayranlık duyarız; onlar gibi olmak ve davranmak isteriz. Böyle davranışlar kimsenin tekelinde değildir; bazı kişiler ortam, genetik, aile, sosyal çevre ve eğitim bilgi gibi üstünlüklere sahip olsa bile isteyen ve hakkını verebilen herkes bir ölçüde kendini istediği gibi geliştirebilir ve değiştirebilir… Hatta bazı kişiler kendini aşabilir, daha önce düşünemediği bir durumun bile ötesine geçebilir. Ustalığın kimsenin tekelinde olmadığını söylersek her halde yanlış söylemiş olmayız…

Her insan kendini değiştirecek, akıl, duygu, beden, düşünce, duygu ve diğer kaynaklara sahiptir aslında. Önemli olan bunları fark etmek ve kullanmaya başlamaktır. Kime aciz olarak doğmaz. İnsan kendini aciz duruma soksa da oradan çıkabilir…

Başımıza ne gelirse gelsin, gelecek umut demektir… Umudu besleyecek düşünce sistemi davranışlarımız belirleyecektir. Umut etmek, hayallerimizle umudu beslemek ve onları gerçekleştirecek sorumluluk almak bizi büyütecektir…

Turgay Biçer Kasım 23 Kasım 2018