Genç adam sabah çok sinirli kalkıyor, sakin olması söylendiğinde “ne yapayım ben böyleyim” diyor. Bir yetişkin çok alıngan olduğunu en küçük şeyden alındığını söylüyor. Neden sen de duygularını söylemiyorsun dendiğin de, “ne yapayım ben böyleyim ”diyor. Yine bir başka birisi hakkının yendiğin ve öfkeden çileden çıktığını söylediğinde, “neden hakkını aramıyorsun” dendiğinde, “ne yapayım kimseyi kıramıyorum” diyor…
Bu olayları hemen herkes evinde, iş yerinde, çevresinde yaşamış, tanık olmuştur. Birçok alanda da bizler bunu yaşamış veya yaşıyor olabilir ama gerçek şu ki, “biz aslında öyle değiliz ve öyle olmayı seçiyoruz…”.
Mizaç, yaradılış veya huy denilen olgu – soğukkanlık, içe dönüklük, insanın genetik yapısının kendisine aktarılan biyolojik özellikleridir değişmez kabul edilir ve o kişinin özünü oluşturur. “Can çıkar huy çıkmaz” denirken bu nedenle denmiştir. Kişilik denen olgu mizaç, beden, sosyal çevre, kaçıncı çocuk olunduğu, yetiler ve eğilimler sonucu oluşan ve sürekli değişen ve gelişebilen bir olgudur. Hatta karakter denilen ve kişiliğin ahlaki boyutu olarak adlandırılan; çalışkanlık, dürüstlük, güvenirlik, sebatkârlık, iyilikseverlik vs gibi özellikler bile sonradan kazandığımız davranış kalıplarıdır. Bir süre sonra kişinin ahlaki eğilimlerini oluşturur ve kişiliğinin bile önüne geçer. O yüzden ahlak çok zaman kişinin tutumları ile eşleştirilir.
Kısa bilgilerden asıl amacımız ders vermek değil ama insanların kendini kurban olarak algılayıp “ben böyleyim, değişemem” diye düşünmesi ve bunu herkese kabul ettirmeye çalışması bir tür düşünce virüsüdür ve Kovit virüsünden bile daha tehlikelidir. Kovit virüsüne çare var ama bu tür köklü inançları ilaçlarla değiştirmek olası değildir. Aile, çevre ve gelişim döneminde koşullar bazen çocuğun veya bireyin yanında olamıyor ama kişi kendinin farkına vardığında ve kendi üzerinde bitmez tükenmez bir değişim ve gelişim uğraşısına girdiğinde kendimizden şikâyet ettiğimiz ve değişmez dediğimiz özelliklerimizin çoğunu –değiştirilebilir ve istediğimiz biçimde geliştirebiliriz. Zira bugün felsefe, psikoloji, edebiyat, sanat ve diğer eğitici olgu ve sistemler bizlere bu imkânı vermektedir. Önemli olan kişinin çabasıdır.
Yapılacak şey nelerden şikâyet ediyoruz, bunların nedeni nedir, değişebilir ve kontrol altına alınabilir mi? Neler bizim kontrol altında neler kontrol altında değildir. Bunları fark eder ve üzerinde bitmez tükenmez bir gelişim yolculuğuna çıkarsak zamanı geldiğimizde hem biz hem de başkaları bizlerdeki değişimi fark edecektir. Asla kurban değiliz. Kimse de biz istemeden bizi boyunduruk altına alamayacağına göre kararlarımızı ona göre verip davranışlarımızın sorumluluğunu almalıyız. Kendimizi değiştirebilmek için de her şeye tüm güce ve zekâya; yeteneklere sahibiz, değilsek bile öğrenebiliriz. Sahip olduğumuz iç ve dış kaynaklar bunlara yeter de artar bile. Önemli olan “ben böyleyim” virüsünden kuvvetli biçimde kurtulmak istemek ve hayal kurmaya başlamaktır. Yeterince güçlü hayaller kurmaya başlayınca zaten eylemler kendiliğinden arkasından gelecektir. Her zaman dediğim gibi, “ilgi nerdeyse enerji oradadır…”
Turgay Biçer, 24 Haziran 2021