Hayatın özü İletişimdir…

Yaşam kalitemiz, kendimizle ve başkaları ( insan, hayvan, çevre, ağaç, eşya vs) ile kurduğumuz iletişimin kalitesine bağlıdır dersem her halde pek itiraz etmezsiniz. Zira kendimizden başlayarak, yaşadığımız eko sistemle yani bizim dışımızdaki varlıklarla iletişimizi mutluluğumuzu ve başarılarımızı belirleyecektir. Ha keza yanlış iletişim ise mutsuzluk, başarısızlık ve anlamsızlığı da beraberinde getirecektir.

İletişim bir tarafla yapılır ve önce anlamak ve anlamlandırmak üzere kurgulanır. Bu taraflardan birisi kendimizle kurduğumuz iletişim ve hatta bunun kalitesidir. Herhangi bir şey ( olumlu- olumsuz) başımıza geldiğinde nasıl tepki verdiğimiz bizim kendimizle iletişimizin kalitesini belirler uyaranlar ve vesile olan şeyler dışardan bile gelse. Olayları anlamak, nedenine inmek ve onlardan öğrenmek yerine tepkisel davrandığımızda, suçlu, hatalı ve yanlışı kendi dışımızda aradığımızda kendimizle kurduğumuz iletişimin bozulmaya başlar; olayları ve süreçleri yönetemediğimizden kurban durumuna düşeriz. Olaylara verdiğimiz anlamı daha gerçekçi düşünür, onların etkilerinden kendimizi koruyabilir, değişebilir veya değiştirme gücüne sahip olduğumuzda hayatımızın efendisi olmaya bir adım atar ve daha etkin, etkili ve belirleyici bir role sahip olabiliriz. Kendisine öykündüğümüz, örnek aldığımız birçok insan bizim yaşadığımız olumsuz olaylara farklı, yapıcı, güçlendirici ve belirleyici bakarlar ve ona göre bir turum içinde bulunurlar. Onlar için mümkün olabilen her şey bizim içinde mümkündür ama o boyuta gelebilmek için bir fırın ekmek yemek lazımdır.

İletişim gücü anlama, anlamlandırma ve yönlendirme üzerine kurulduğu için bu yeti öğrenilebilen bir yetidir ve insan gelişimin temeli olmalıdır. İletişim, sadece haberleşmek ve etkilemek değildir. Mutlu ve başarılı olabilmek ve şiddeti önlemekte iletişimin temel görevidir. “İç’te barış yoksa dış’ta da barış olamayacaktır.” Oysa yapılan temel hatalar başlarını ve onların yaptıkları yanlışları yaşamın temeline koyarak onları değiştirmeye veya etkilemeye çalışmaktır ki bu yanlıştır.  Başkalarını değiştirebilme şansımız yoktur ama kendimizi, düşüncelerimizi, davranışlarımızı – ki bunlar algıyı değiştirmekle başlar- o zaman dışarıyı yani başka insanlarla olan iletişimizi etkileyecektir ve çok şeyi de kontrol altına almamızı sağlayacaktır. İşte güç budur bence. Bunun için de dil, sözcükler ve davranışlar bir amaç değil birer araçtır. Ve o minvalde gerçekçi, yapıcı, iyimser ve kafamızda düşlediğimizi kendimizi oluşturabilir ve o bağlamda davranabiliriz. Hayatın amacı da kendiniz aşmak, oluşturmak, bulmak ve kendini yaşamak değil midir zaten…

Kurban ve aciz değiliz asla ve biz istemden kimse bizi kurban ve aciz yapamaz. Teslim olmamak, direnmek, karşı koymak ve daha olumlu, yapıcı ve iyimser bir çaba ortaya koymak gerekir ki bunun da temeli umut ’tur. Umut çare üretir; insanı harekete geçirir. İyimserlik, öğrenilebilen ve sahip olduğumuz kaynakları doğru kullanarak daha güzeli ortaya koyabilme yetkinliğidir.  İyimser gerçekçilik ise olgun bir insanın zenginliğidir.

İnsan kendini yönetmeyi öğrenmelidir ve öz yönetim eğitimi de hem evde hem de okulda verilmelidir. İşin şakası yoktur. Eğitim ve öğretim sadece ezber bilgi yüklemekle olmaz. Yaşam becerileri yoksa bir eğitimde o eğitim eksiktir ve temeli de insanın kendisiyle ve başkalarıyla kuracağı iletişim kalitesidir. İletişimin düzelten bir toplum sorunlarının %70- 80 oranında çözebileceğine inancım yüksektir…

Bahar geldi seviniyoruz ama içimizdeki baharın hep devam etmesi umuduyla neşeli günler dilerim.

 

Turgay Biçer

26 Mart 2022